Sayfalar

2 Şubat 2013 Cumartesi

İki yıl sonra yeniden

Bundan yaklaşık iki yıl kadar önce Türkçe içerikli blog yazmayı bırakmıştım. Zaten daha önceki bir iki yılda da çok seyrek yazıyordum. Bunun nedenlerini de yazmıştım. İki ana neden belirtmiştim. Bir tanesi yazılarımın tahammül edilemeyecek kadar çok sayıda kaynak gösterilmeksizin kopyalanmasıydı. Yazdıklarım internetin dört bir yanında isimsiz bir biçimde geziyordu. Bu kopyaları incelerken en son Yakın Arkadaşlarınız Terapistinizin Yerini Tutar Mı? ve Tipik Bir Psikoterapi Seansı Nasıl Geçer? başlıklı yazılarımın bir psikoloji merkezinin web sitesinde kaynak göstermeden yayınlandığını görünce iyiden iyiye vazgeçmiştim yazmaktan.

Bir diğer neden ise Türk toplumunun içinde bulunduğu durumdu. Özellikle Haziran 2011 seçimlerinde, aradan geçen 10 yıla rağmen seçmenin aynı meclisi yeniden seçmesi halkın tam bir şuur bulanıklığı içerisinde olduğunu gösteriyordu. Böyle bir toplum içinde yazmanın, fikir beyan etmenin, bakış açısı anlatmanın bir anlamı yoktu.

Aradan geçen iki yılda bu kanaatimi değiştirecek bir şey olmadı. Ülke olarak ekonomik, sosyal ve ahlaki açıdan son hızla felakete gittiğimiz açıkça görünüyor. Ancak yazmamın sadece dışarı doğru verilen bir şey olmadığını, benim için de gerekli olduğunu düşünüyorum. İnsanın salt kendi kendine yazmasıyla da bu işlev yerine gelmiyor. O nedenle yeniden ifade etmeye, yeniden anlatmaya, yeniden bakış açısı sunmaya geldim.

Eski yazılar niçin yok?


Eski yazılar yok çünkü onlar zamana karşı dayanıklı yazılar değillerdi. Şimdi yazacaklarımın da zamana karşı dayanıklı olma garantileri yok elbette ancak birçoğunu artık daha da gelişmiş bir perspektifle yeniden yazıp sunmak gerektiğini anladım. Dünya yaşamında her şeyi sürekli yenilemek gerekiyor. Yazma eylemi de böyle bir şey.

Bu Türkçe Twitter hesabı da nereden çıktı?


Türkiye'de Türkçe'yi ayrıştırmayan, Türkçe konuşanlara farklı bir muamele göstermeyen bir ben kalmıştım. Eksik olmak istemedim.

Hayırlı okumalar dilerim.

29 Kasım 2006 Çarşamba

Bir Gün

Altı yıl önce bu adreste yazmaya başladığımda yayınladığım ilk yazı. Bu blogun gerçek başlangıcı olması açısından uygun tarihi ile transfer ettim.

Türkiye’de cep telefonlarının ilk kez kullanıma girdiği zamanları hatırlıyorum. İçimizde direnenler olmuştu, hem de yıllarca. Önceleri tek tük bir kaç kalburüstü kişide gördük cep telefonlarını, sonra daha da yaygınlaştı, daha da yaygınlaştı. Bugünlerde cep telefonu sahibi olmamak nüfus cüzdanı ya da vergi numarası sahibi olmamaktan daha tuhaf, daha ayıp karşılanır oldu.

Şu anda da benzer bir gelişimi bloglar için yaşadığımızı rahatlıkla söyleyebilirim. Emin olun bundan sadece dört beş yıl sonra bugün cep telefonu sahibi olan herkesin bir dizüstü bilgisayarı ve blogu olacak.

Yıllardır bilgi endüstrisine kullanılabilir ve çalışan web siteleri yaparak katkıda bulunuyorum. İnternet hayatımızda yaygınlaştıkça kendi kültürünü oluşturuyor ve yaygınlaştırıyor. Bu kültür çerçevesinde kimlikler iki ters yöne doğru büyüyor; sanal kimlikler ve sanal alemde gerçek kimlikler.

Her geçen gün daha da büyüyecek olan sanal alemde gerçek kimlikler kervanına ben de katılmaya karar verdim. Yazılarımı ve işlerimi buraya taşıyorum, en azından türkçe olanları. Diğer işlerim ve türkçe konuşmayan dünyaya yazdıklarım için visnum.com‘u ziyaret edebilirsiniz. Böylesi daha kolay, daha bütünleştirici. Ne demek ya da neler demek istediğimi ilerleyen zamanlarda daha da iyi anlayacaksınız.

Güzel bir zaman geçirmenizi dilerim.